24 Kasım 2007 Cumartesi

İRAN BAM DEPREMİNDE BURSA UMKE

26 Aralık 2003 Cuma neler yaşayacağımızı bilmediğimiz sıradan bir iş günü olarak başlamıştı . Sabah işe geldiğimizde İran´ın daha önce hiç adını duymadığımız Bam kentinde deprem olduğunu duyduk.Depremin acısını iliklerimize kadar hissetmiş bir millet olarak komşumuz olan, soy kardeşlerimiz Azerilerin ve din kardeşlerimiz Farisilerin yaşadığı bu ülkede ki depremin acısını birden yüreğimizde hissettik. Neredeyse Pakistan sınırında, bizden oldukça uzak olan bu bölgedeki deprem zedelere sadece dualarımızı ulaştırabileceğimizi düşünürken saatler sonra kendimizi enkazların tam ortasında bulabileceğimizi hiç birimiz aklının ucundan bile geçirmiyordu.

Deprem insanları yine gece ve yine uykuda yakalamıştı. Biz ilk bilgileri ve ilk görüntüleri saat 11:00 haber kuşağında televizyondan izlemeye başladık. Kendi bölgemizde veyahut komşu illerde ufak bir sarsıntı olsa Sağlık Müdürlüğü olarak hemen teyakkuza geçer can kaybı veya yaralı var mı hemen araştırmalara başlanır vilayet ve bakanlık hemen bilgilendirilir, ve sık sık fikir jimnastiğini yaptığımız İl Sağlık Afet Planlarımızın basamaklarını derhal uygulamaya başlardık. Bu kez depremin bize çok uzak olmasından gelişmeleri sadece televizyondan takip ediyorduk. Ta ki saat 13 de Sağlık Bakanlığı´ndan İran´a Türk yardım ekiplerinin gideceğini bildiren telefonu alıncaya kadar. Bakanlık, Medikal Afet Timinizden gidebilecek olan gönüllülerinizi tespit edin ve çıkış için bizden haber bekleyin demişti .

Sadece ve sadece 2 hafta önce kurulmuş olan,1 hafta süren ilk eğitimini bitireli sadece 1 hafta olmuş Bursa Medikal Afet Timinin elemanlarını teker teker aramaya hemen başladık. Her ne kadar Bursa ekiplerine sıra gelinceye kadar bakanlığın yeterli miktarda gönüllüyü Ankara´dan toplayıp göndereceğini ve Bursa ekiplerine ihtiyaç kalmayacağını düşün sekte biz hazır olmalıydık. Değerli Müdür Yardımcımız Dr.Birol Döl, 112 Başhekimimiz Dr. Sadi Sesli ve ben (Ahmet ALTINER) ekibin doktorları olarak ilk başa ismimizi yazmıştık . İletişim merkezinden Tülay Akgün ve Yasemin Yürek , 112 den Filiz İşlek Orhangazi Devlet Hastanesinden Hülya Gürel hemşire hanımlar Keles ………..Sağlık Ocağından sağlık memuru Mehmet Bayrak listemizin sağlık personelini oluşturmuşlardı. İlk önce pasaportu olan gönüllüleri tercih edin dense de daha sonra pasaportun önemi olmadığı ve geçici çıkış belgesinin ayarlanacağının belirtilmesi ekip listesinin belirlenmesini daha da kolaylaştırdı.

Sağlık Bakanlığının ilk telefonundan sonra daha 1 saat geçmemişti ki ikinci bir telefon geldi ve “haydi yola çıkın saat 18 de uçağa bineceksiniz.” İlk şoku burada yaşadık. Normal prosedür işlemleri olarak yaptığımız hazırlıkların birdenbire uygulanma aşamasına gelinmişti. Sağlık Müdürlüğünden nasıl fırladığımı ve eve gelip 10 dakika içinde elime geçen bir çantaya kazaklar çamaşırlar doldurup buluşma noktamız olan Sağlık Müdürlüğüne nasıl geri döndüğümü hatırlamıyorum. Sonradan öğrendim ki Hülya hariç tüm arkadaşlar hazırlanmak için evde sadece 10 dakika ayırabilmişler. Yalnız Hülya onu yol üzeri Orhangazi den aldığımız için ekstradan bir yarım saati olmuştu.

Saat 18 de Kocaeli´nde olmayı planlarken havanın çok yağışlı olması ve aracımızın da minibüs olmasından dolayı vardığımızda saat 19 u geçmişti. Biz geç kaldığımız endişesini taşırken pasaport sorununun nasıl aşılacağı konusunda bakanlıklar arasında görüşmeler yapıldığından habersizdik. Önce emniyetin pasaport şubesinin valilik tarafında açtırılacağı ve acilen bizlere pasaport çıkartılacağı daha sonra gerek olmadığı hüviyet cüzdanlarımızla geçici bir kartın yeterli olduğu belirtildi. Ancak bu bizim 3 saat kaybetmemize mal olmuştu. Ben 1 hafta öncesinde turla Mısıra gittiğim için rahattım ama pasaportu olmayan arkadaşların bu beklemeden ümitleri kırılmaya başlamıştı.

Kocaeli’nde KYÖD ’ un eğitim merkezinde 19 kişilik KYÖD Ekibiyle birleştik. KYÖD Kocaeli Yüksek Öğrenim Derneği medikal afet timini kurmuş ilk sivil toplum örgütü biz ise Sağlık Bakanlığının kurduğu ilk resmi medikal afet timi idik. Daha bir hafta önce Bursa da yapılan eğitimin son iki günün de KYÖD’ dan bir ekipte bize katılmış tecrübelerini anlatmış ve son gün tatbikatı yönetmişlerdi. Bu çalışmada tüm lojistik desteği onlar vereceklerdi. Biz kişisel malzemelerimizden başka sadece bir miktar tıbbi yardım malzemesi almıştık. Onlarda hazır bir şekilde bizi karşıladılar ve bize de kıyafet verdiler(tulum, mont)

Saat ancak 22.00 dezmit’ten hareket edebildik ve saat 24.20 de Atatürk Askeri Hava Limanına ulaşabilmiştik. Burada hazırda bekleyen Türk Hava Kuvvetlerine ait bir Askeri kargo uçağına tüm ekipmanımızı yükledik ve uçak hemen harekete geçti. Biz de Kayseri den bizi almak için hareket etmiş olan 2. uçağı beklemeye başladık . Bu arada ekibimize İstanbul sivil savunma ekipleri ve 5 kişilik AKUT ekibi de bize katılmıştı. Atatürk Hava limanından bizim hareket ettiğimizde saat sabahın 04 ü olmuştu.

Pilot kalktığımızda yolculuğumuzun yaklaşık 6 saat süreceğini ve Kerman havaalanına ineceğimizi anons etti. Uçak adı üstünde bir kargo uçağı idi , ve yolcu taşımak için tasarlanmadığından son derece konforsuz, tüm motor gürültüsünü içine alan ön tarafı bir sauna kadar sıcak arka tarafı bir buzhane gibi soğuk idi. Sıcak ve soğuk tarafların havası nedense bir türlü birbirine karışmıyor üşüyenler ile yananlar sürekli yer değiştirerek dengeyi sağlamaya çalışıyorlardı.. Aynı uçağın içine bir çift kabin kamyonet bir römork ve bir minivan konmuştu ve biz uçağın gövdesinin kenarlarına monte edilmiş kerevetlere oturduğumuzda dizlerimiz ortadaki araçlara değdiğinden zor sığıyor ve hareket edemiyorduk.

Güneş doğduğunda İran toprakları üzerinde muhteşem dağları uçsuz bucaksız çölleri izliyorduk. Pilotlarımız bir yardım ekibine destek vermenin kıvancıyla bizleri rahat ettirmeye çalıyor çay ikram ediyor kokpite alıp bizimle sohbet ediyorlardı . 6 saat süren zorlu bir yolculuk sona erip Kerman havaalanına iniş yaparken son anda gelen bir haber üzerine Bam havaalanına inişlerin mümkün olmaya başladığı ve oraya ineceğimiz belirtildi. Tam da sabrımız tükenmişti ama yaklaşık 40 dakika daha sabretmekle beklide 4-5 saat sürecek olan karayolculuğundan kurtulmuş oluyorduk.

Bam havaalanına indiğimizde İran da hava açık güneşli ve oldukça sıcak idi.Görünürde tek bir yeşil alan yok.Uçsuz bucaksız çöl gibi havaalanında çıplak pistin kenarında küçük ve eski bir betonarme bina var,ve birkaç kargo uçağının aralıklarla kalkış ve iniş yaptığı tek bir pist Pistin kenarında elli kadar asker kamp kurmuş.Yaralıları uçağa taşıyan araçlar geçiyor etrafımızdan.aldığımız bilgiye göre diğer bölgedeki hastanelere taşınıyormuş yaralılar.

Uçaktan inince bütün ekip küçük bir hangarın önünde toplandık.İngilizce bir yetkiliyle karşılıklı brifing verildi.

Sürekli bir şeyleri bekleyip duruyor olmak sinir bozucuydu.Havaalanında da uzun bir süre bekledik. Her geçen dakika enkaz altında birilerinin olduğunu düşünmek bizi iyice germişti .KYÖD lideri, bütün ekiplerin birlikte hareket edeceğini Ankara’dan gelecek bir ekibi bekleyeceğimizi ve onlar gelince hep birlikte yola çıkacağımıza dair açıklamalar yaptı.Ama sonunda beklemekten vazgeçildi ve 15.40 da enkaz bölgesine doğru yola çıkıldı.

Havaalanından Bam ın içine doğru ilerlediğimizde yolun sol tarafı yine çöl iken sağ tarafının yemyeşil hurma bahçeleri ile dolu olduğunu ancak kerpiçten yapılmış tüm bahçe duvarlarının yıkıldığını gördük. Buraya geliş amacımız;arama ve kurtarma yapmak ve de enkaz altında kalan yaralılara müdahalede bulunmak olmasına rağmen ilk izlenim olarak böyle ihtimal olmadığını düşünüyoruz.

Bir üniversite kampus alanımı yoksa askeri bir meydan mı olduğunu anlayamadığımız hurma ağaçları ile dolu yeşillik bir alana kampımızı kurmak için getirildik. Hemen çadır kurma çalışmaları başlarken bir yandan enkazlara çıkacak guruplar oluşturuldu. Son 24 saatte yediğimiz Bam havaalanında verilen lavaş ekmeklerden otobüsün içinde birer parça koparmak oldu. Enkaz çalışmalarına ilk gidecek gruplar öncelikli olmak üzere hazır konservelerden bir şeyler atıştırıldı, ve ilk gruplar araştırmalarına başlamak üzere enkaz bölgelerine çıkış yaptılar. Kampta kalanlar ise malzemelerin yerleştirilmesi ve kampın düzenlenmesi çalışmalarına devam etti. Biz Türk ekibi olarak alanda kampını kuran ilk yabancı yardım ekibi idik . Bizden önce bir Alman ekibinin gelmiş olduğunu ancak onlarında ekipmanlarının henüz gelmediğini ve bir şeyler yapamadıklarını öğrendik. KYÖD olarak 3 çadır kurduk. Hemen solumuza AKUT arkamıza İstanbul Sivil Savunma sağ tarafımıza sonradan gelen İstanbul ve Ankara 112 ekipleri çadırlarını kurmaya başladılar. Çadır kurma çalışmalarımız esnasında hava iyice kararmıştı. Ön tarafımızda bir trafonun bulunması ve elektriklerin çalışması sayesinde fiş uzatıp projektörlerimizi çalıştırdık. Bu trafo sayesinde jeneratörün gürültüsünden kurtulmuş olduk. Tüm gece boyunca yabancı ülkelerden yardım ekipleri gelmeye ve kamplarını kurmaya devam ettiler. Sabah kalktığımızda tüm meydan uluslararası yardım ekipleri ile dolmuştu.

Bizim ekipten ilk çıkan gruplar birkaç saatlik araştırmadan sonra geri döndüler. Gece çalışmanın çok zorlaştığı ve bir sonuç elde edilemeyeceğinin anlaşıldığından en mantıklı şeyin dinlenmek ve yarın çalışmalara zinde bir şekilde başlamak olduğunu söylediler. İlerleyen saatler içinde yavaş yavaş çöl soğuğu ile tanışmaya başlamıştık. -40 dereceye kadar dayanıklı uyku tulumlarımıza güvenirken gerçeklerin hiçte öyle olmadığını gördük.

28.12.2003.Pazar....saat 05:00 kalkış....Kahvaltıdan sonra iki medikal ekip AKUT’ la arama kurtarma çalışmalarına başladı. İki ekip sivil savunma ile benimde içinde olduğum bir ekip GESO TİM (Gölcük Esnaf ve Sanayi Odası Arama Kurtarma Timi) la enkaz bölgesine gittik. Uluslararası yardım örgütü UNDAC Bam kentini 10 bölgeye ayırmış ve kurtarma çalışmaları için Türkiye’ye 4.bölgeyi vermişler. Zaten Bam da kaldığımız günler içinde sadece bu 4.bölgeyi gördük. Şehrin diğer bölgeleri ve hasar miktarı can kayıpları hakkında bilgileri televizyonlardan sizler bizlerden çok fazla edindiniz. Biz sadece akşamları kampımıza gelen zaman gazetesi ve CHA muhabirleri ile görüşerek şehrin geneli hakkında bilgiler edinmeye çalışıyorduk.

4. bölgede yaşayanlardan nerelerde yaralı olabileceği hakkında bilgiler almaya çalışıyorduk.önce bir ev enkazının tahminen çocukların yattığı odanın alanı gösterildi . hemen kazılara başlandı . Evlerin üzerinde çatı olmaması ve yaz sıcaklarında ısıyı geçirmemesi için toprak dam şeklinde yapılması enkazlarda ezici beton blokların olmamasına sebep olmuştu. Bu kazı çalışmalarını kolaylaştırırken beton blokların oluşturduğu hayat üçgenlerinin oluşmamasına ve yaralı şansının çok düşük olmasına sebep oluyordu. Çünkü tüm boşlukları toprak dolduruyor kişi büyük bir ağırlık altında ezilmese de havasızlıktan boğularak ölüyordu. Duvar yapılarında kerpici sadece hurma bahçelerinde gördük. Evler genellikle bizim yığma tuğla dediğimiz içi dolu kırmızı tuğlalardan oluşmuştu. Ancak bu tuğlalar birbirine bizim bildiğimiz inşaat harcı ile değil çamur benzeri bir harç ile tutturulmuş ve bu yüzden dağılmaları çok kolay olmuştu.

2 saatlik bir kazı çalışmasının sonunda kırmızı bir yorgana ulaştık. Yorganı kaldırdığımız da sonradan 12 ve 14 yaşlarında olduğunu öğrendiğimiz iki kız kardeşi gördük. Tabi ki yapılabilecek hiç bir şey yoktu. Cesetleri amcalarına teslim ettik. Duyduğumuza göre İran hükümeti cenazelerin öncelikle yakınlarına verilmesini istiyormuş.

Tekrar mahalle sakinlerine yaralı olabilecek bir yer sorduğumuzda bir sokak yanda başka bir enkaza götürüldük Burada da yaklaşık 2 saatlik bir çalışmadan sonra 50li li yaşların üzerinde bir karı kocanın kaçmaya çalışırken enkaz altında kalmış bedenlerine ulaştık. Anladık ki mahalleli bize hangi enkazı gösterse içinden birkaç ceset çıkacaktı. Bu arada hava kararmaya başlamış ve bizi kamp alanına götürecek otobüs gelmişti. Telsiz anonsu üzerine otobüsten indiğimiz buluşma noktasına gittik. Bizim ekipte bu gün arama köpeği yoktu ve çalışmalarımızı yerli halkın önerilerine göre yapmıştık. AKUT la giden ekip K9 arama köpeği ile 25 enkazda canlı araması yaptıklarını fakat hiç bir canlı işareti vermediklerini ve bundan dolayı köpeklerin depresyona girdiğini öğrendik. Köpekleri tekrar motive etmek için bir arkadaşı bir oyuncakla birlikte saklamışlar ve köpeğin onu canlı olarak bulması sağlanıp tekrar eski motivasyonuna kavuşması sağlanmış. Başka bir köpekli aramada ise enkaz altından yaralı bir keçi çıkartılmış.

Kampa döndüğümüzde hiçbir ekibin herhangi bir canlıya rastlayamadığını öğrendik. Lojistik ekibin en akıllıca yaptığı işlerden biri çay makinesini unutmamış olması idi. Hiç çay tiryakisi olmamama sadece kahvaltıdan kahvaltıya çay içmeme rağmen kamp akşamında çay içmekten büyük bir zevk almıştım.

29.12.2004 pazartesi sabahı kalktığımızda herkes çadırdan dondum diye fırlıyordu. önceki gece aşırı yorgunluktan soğuğu hissetmeye bile gücümüz kalmamışken bu gece soğuktan herkes sabahı zor yapmıştı. Kahvaltıdan hemen sonra grupların görev paylaşımı yapılmış ve bu gün poliklinik hizmetlerine ağırlık vermeyi kararlaştırmıştık.

Poliklinik mahallelerin arasında asfalt zeminli açık bir alana kurulmuş.Toplam iki çadır (biri ilaç diğeri kadınlara müdahale edilen bir çadır) ve çadırların önündeki açıklıkta okul sırası olduğu anlaşılan masa ve sıralarda poliklinik hizmeti veriliyordu.Poliklinik hizmeti başladıktan sonra üç saat sonunda muayene edilen hasta sayısı yaklaşık iki yüz yapılan tetanos aşısı beş yüz olduğunu öğrendik. Her ne kadar yapılan müdahaleler basit müdahaleler olsa da şuan da burada ayakta tedavi hizmetini verebilecek bizden başka bir grubun olmaması

Yapılan işin önemini çok arttırıyordu. İnsanların yüzlerinden en ufak bir güvensizlik veya çekimserliğin olmaması aksine gayet hevesli ve onlarla ilgileniyor olmamızda bir hayli memnun oldukları izlenimini veriyordu.

Ben bu gün İstanbul Sivil Savunma ekiplerine katılmıştım. Bu gün onların köpekleri ile canlı araması yapıldı ama yine hiç işaret yok bir evin enkazında bu sefer iş makinesiyle çalışma yapıldı ve artık çıkan cesetler çürümeye başlamıştı. O evden dört ceset çıkardığımızda dayanılmaz kötü kokular yayılmaya başlamıştı. Ama aynı evin enkazı açılırken dört cesetten sonra kazmalara incecik telli küçük bir kafesin içinde 7 canlı güvercin takılmıştı. İnsanı hayretler içerisinde bırakan bu olay Takdiri İlahinin çok güzel bir örneği idi.

Tüm bu enkaz çalışmaları esnasında İranlı askerlerle, üst düzey subaylarla çok içten dostluklarımız oldu. Bizlere gösterdikleri sevgi gerçekten tarifi imkansızdı. Belki kendileri aç ve susuzdu ama ellerindeki son suyu son ekmek parçasını ve tiryakiler için çok değerli olan gelen yardım malzemelerin içinden de hiç çıkmayacak olan son sigaralarını hiç düşünmeden paylaşıyorlardı . Sadece askerler değil tüm halk özellikle Türk yardım ekiplerini görünce ne yapacaklarını şaşırıyorlar bir ihtiyacımızın olup olmadığını soruyorlar “ biz sizden çok memnun, yaptıklarınızdan çok gurur duyuyoruz “ şeklinde Azeri şiveli sözleri tüylerimizi diken diken etmişti. Uçakta gelirken İranlılar hakkında konuşulan olumsuz düşüncelerin ön yargıların ne kadar yersiz ve komik ve hatta üzücü olduğunu anlamıştık İran da geçirdiğimiz 4 gün boyunca onlardan sadece dostluk , kardeşlik ve sevgi gördük. Tahran İsfahan gibi diğer illerden yardım için gelen askerler siviller ev adreslerini telefonlarını veriyor ve “mutlaka bize konak gelin” diye evlerine davet ediyorlardı.

Medikal afet timinin kuruluş amacı afet durumlarında enkazlarda yaralıya ulaşıldığında bir an önce tedavinin başlanması ve ondan sonra kurtarma işlemlerine devam edilmesini sağlamaktı. Çünkü öyle yaralılar oluyordu ki kişinin bir uzvu enkaz altında sıkışıyor ve tam kurtarılması için saatler geçiyordu. Crash Sendromu (ezilme Sendromu ) nun ortaya çıkmaması için bu saatlerin kaybedilmemesi ve hemen tedavinin başlaması gerekliydi. Medikal Afet Timi işte bunun için eğitilmiş gereğinde enkazın içine girip tedavisine başlayacaktı. Oysa İran´a geldiğimizden beri ne içine girilebilecek bir enkaz nede her hangi bir enkaz altında yaralıya rastlayamamıştık. Bundan dolayı medikal afet timinin Türkiye ye geri dönmesi gündeme gelmişti.

Bakanlık Yetkilileriyle görüşüldü . Ceset aramalarına diğer Türk Sivil Savunma ekipleri halka sağlık hizmetlerini de İstanbul ve Ankara 112 ekipleri devam ettireceklerdi. Biz aynı zahmetli yolculuklardan tekrar geçerek ülkemize döndük. Yaralı kurtarma şansımız olmamıştı ama yardım severliğimizi ve sevgimizi götürmüş onların acılarını paylaşmıştık. İki ülke arasında uluslar arası ilişkiler düzeyinde zaman zaman gerilmeler olsa da biz iki halkın kardeş olduğunu anladık. Kötü günlerinde onların yanında olmak bizim için son derece gurur verici onlar için acıların hafifletici iki ülke ilişkileri yumuşatmak için de çok önemli bir misyondu. Zaten acılar paylaştıkça azalıp mutluluklar ise paylaştıkça artmazmıydı?

Dr.Ahmet ALTINER

Sağlık Müdür Yardımcısı

drahmetaltiner@bsm.gov.tr

Hiç yorum yok: